Hulusi Akar’dan 3. Dünya açıklaması! ‘Savaş bir bakıma başladı’

Habertürk’ten Mehmet Akif Ersoy’un sorularını yanıtlayan Eski Milli Savunma Bakanı ve AK Parti Kayseri Milletvekili Hulusi Akar 15 Temmuz gecesi yaşananları anlattı.

Son zamanlarda gündeme gelen 3. Dünya Savaşı’yla ilgili de konuşan Akar, 3. Dünya Savaşı’nın bir bakıma başladığını belirterek, savaşın üç aşamadan oluştuğunu ifade etti. Şu anda dünyada yaşananların savaşın hazırlık aşamasını oluşturduğunu vurgulayan Akar “Bu hazırlıkların yeterli olduklarını gördüklerinde savaş başlar” dedi.

Akar’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar:

“15 TEMMUZ BÜYÜK BİR ALÇAKLIK”

Bizim 2500 yıllık çok geniş tarihimiz var. Büyük milletin mensuplarıyız. Tarihin akışı içinde her zaman tarih yaşamak için değil, oradaki acılardan ibret almak, şanlı şöhretli taraflarından ilham almak için tarihe bakmak lazım. Bu süreç içinde karşılaştığımız olay var. Hain darbe girişi bunların hiçbirine benzemiyor. Büyük bir alçaklık, namussuzluk. 15 Temmuz gecesi büyük ihanetle karşılaştık. Devlet yapısında büyük bir yıkıma sebep oldu, toplumumuzda da öyle. 252 şehit verdik. Yaralılar çok ıstırap çektiler. Resul diye bir kardeşim vardı, bağırsaklar elinde geziyordu. Birçok yaralımız var hepsi önemli ve değerlidir.

“EMPERYALİZM BİR AKREP GİBİDİR”

Darbe girişimi AK Parti’ye karşı yapılmadı. Bütün millete yapıldı. FETÖ’nün yargılanması konusunda bazı oluşumlar bu anmaların, demokrasi ve milli birlik gününün anılmasının AK Parti’nin ve MHP’nin olduğu yerlerde yapıldığını görüyoruz. Burada bir tarafgirli var. Bakışta bir hata var. Bu emperyalist güçler akrep gibi. Akrepler sokmadan duramaz. Akrepler de duramıyor. FETÖ’yü devletimize ve milletimize karşı kullandılar. Hukukla alakaları yok bunların. İsrail’de büyük bir zulüm var. Soykırıma varan icraatta bulunuyorlar. Büyük bir körlük ve sağırlık içindeler. Bizim inancımız, inşallah Cumhurbaşkanımızın çalışması, hükümetimizin çalışması bunların adalet ve hukuk önünde hesap vermelidirler. Kör ve sağır ülkelerin kendilerini toparlamalarını bekliyoruz.

“85 MİLYON BÜYÜK BİR ŞUURLA KARŞI KOYDU”

Yüz yıllardan beri bu konuda anlaşmalara baktığımızda Türkiye’ye karşı abanma var. Askeri ve siyasi anlamda. Eğer biz İHA’yı, SİHA’yı yapamasaydık, Selçuk Bey bu işi başaramasaydı çok ciddi sıkıntılar yaşıyorduk. Diplomasimizi rahatlıkla yürütebiliyorsak savunma sanayinin büyük etkisi var. FETÖ konusunda bazı kişiler ve kuruluşlar zihnen bunları mahkum etmediler. Bu konuya yaklaşımları hükümet meselesi gibi bakıyorlar. Muhalefet, iktidar meselesi gibi bakıyorlar. Bu son derece yanlış. Bu meselede direnişte vatandaşımızın aklı selimi, feraseti olmasaydı. FETÖ’ye karşı bütün milletimiz, 85 milyon büyük şuurla karşı koydular.

“SUDAN SEBEPLERLE ELEBAŞINI VERMİYORLAR”

Türkiye uydu gibi yönetilecekti. Ne Azerbaycan’la kardeşlerimize önem vereceklerdi. Ne Libya ile ilişkilerimize saygı göstereceklerdi. FETÖ elemanlarının yurt dışında kollanmaları bunun açık göstergesi. Şu anda birçok FETÖ hesabı Cumhurbaşkanımıza ve bizlere karşı yalan iftira, tacizde bulunmayı sürdürüyor. Bunlar korunuyor, kollanıyor. Avrupa’dan, Amerika’dan yapıyorlar. Oradaki ilgili birimler tedbir almıyorlar. Adalet Bakanlığımız 80-100 klasör gönderdi FETÖ elebaşının Türkiye’ye iadesi için. Sudan gerekçelerle cevap vermediler. Bu mücadeleyi devlet olarak sürdüreceğiz.

TSK’DA FETÖ NE KADAR BİLİNİYORDU?

7 Şubat 2012’ye kadar teröristle alakalı konusunda, kendilerini kuzu postuna büründürmek suretiyle kendilerini kamufle ettiler. 7 Şubat’ta gördük. 17-25 ve 15 Temmuz’a geldik. F tipi diye gerçeklik vardı daha sonra paralel devlet yapısına dönüştü. F tipi dinleme yapar, yalan yanlış, imzalı imzasız mektuplar gönderir, kumpas davaları açar. 17-25’de gerçek yükü görülmeye başladı. Ondan sonra istihbarat birimlerimiz ve diğer kurumlarımız. Bunlar baştan itibaren çeşitli birimlere nüfuz etmişler aynı şekilde silahlı kuvvetlere. 10 bin 5 kişinin ilişiğini kesmiştik Bakan onayıyla. 15 Temmuz’dan sonra. Toplam 24 bin 652’ye ulaştı. Bir şekilde subay, general sızmış. Yargıda, istihbaratta, silahlı kuvvetlerimizde, üniversitelerimizde operasyon var.

FETÖ’NÜN KUMPAS DAVALARI

Askeri hapishaneye ilk defa rütbeliler gelmeye başladı. Olabildiğince komutanlarımızdan yardımıyla siyah elbise giydirilmesini kaldırdık. Hukuk çerçevesinde yapılacak ne varsa yapıldı. İnsani anlamda, askeri ve idari anlamda yapılacakları yapmaya çalıştık. O dönem içinde değişiklikler yapıldı. Hukuki anlamda süreç devam ediyordu. Kara Kuvvetleri Komutanı olduğumuzdan itibaren “burada Türkiye sathında her gittiğimiz yerde vazifemizi hukuk çerçevesinde, şeffaf yapacağız” demiştik. Personelimizi eğittik. Geçmişte karşılaştığımız bazı problemlerin tekerrür etmemesi için bunları vermeye çalıştık. Etrafımızda yakın çalıştığımız subay ve generaller var. Onların tavrından bazı farklılıkları sezdik. İstihbarat birimlerine tekrar tekrar sorduk. ‘Herhangi bir kayıt yoktur’ diye cevap geliyordu.

FETÖ’CÜ ASKERLER NASIL GİZLENDİ?

Bu arkadaşlarla çalıştığımız sırada ne basından çıkanlardan ne duyumlar ne varsa takip ettik. Üzerine gittik. Bilgi ve belge toplamaya çalıştık. 2015’te Genelkurmay Başkanı olmuştum. Kuvvet komutanları ve 2. Başkan ‘arkadaşlar anayasa, hukuk çerçevesinde şeffaf çalışacağız’ dedim. Elimizde yasal bir kanıt yoktu. Şüpheler vardı. İsimler tartışılıyor. Filanca kişi nasıl bir adam? 2016 Şurası’nda buna izin vermeyeceğimizi söylemiştim. Ne biliyorsanız, ne görüyorsanız, evine gidin, annesine babasına sorun, köyüne kasabasına sorun. 2016 Ağustos’una geldiğimizde kanaat sahibi olun diye emir verdim. Buna göre arkadaşlarımız çalışıyorlardı. Geldiğimiz nokta da arkadaşlarımızla bu bilgiler ve belgeler ilerledi. YAŞ çalışmasına bu anlayışla geldik. Olabildiğince gizli tuttuk. O zaman Yaşar Güler Paşa 2. Başkandı. 120-130 civarında general ve amiralın orduda kalmasının uygun olmayacağını tespit ettik.

“KORKU VE PANİKTEN ERKENE ALDILAR”

Sayın Cumhurbaşkanımızla konuştuğumuzda, siyasi, sivil kesimlerin de olduğunu söyledik. Sağolsunlar desteklediler bizi. Esasen bundan dolayı bazı bilgilere göre sonbaharda yapılacak olan hain darbe girişimini bu korku ve panikten dolayı Temmuz’a alındığı konusunda bir kanaat ve bilgi var. Yaklaşımımızın ne kadar doğru olduğunu terör örgütünün paniklediğini anlıyoruz. Tasfiye edeceğimizi gördüler, sapık yola başvurup darbe girişiminde bulundular. Bu kadar büyük olacağını, paralel devlet yapısının darbe girişiminde bulunacağına ihtimal vermiyoruz. Benim yaşadığım en büyük şok buydu. Bizim normal komutan arkadaşlarımız her konuya vakıftır. Asker olarak geçerken evladımıza sorarız ‘nasılsın’, ‘sağol’ derdi. Size özel kalem müdürlüğü yaıpmış, albaydan yarbaydan başka şeyler duyuyorsunuz. Burada 24 bin kişi atıldı. TSK’nın gücünün azaldığı gibi anlayışlar var bu tamamen yanlış.

DARBE AKŞAMI NELER KONUŞULDU?

Genelkurmay karargahındaydım. Yaşar Paşa geldi. bir binbaşının ‘MİT Başkanı’nın alınacağını’ söyledi. ‘Gelsin bir konuşun’ dedim. Durumun kritikliğini anlayalım diye Bakan Bey’le konuştuk. Hakan Bey, 2. Başkan ve Kara Kuvvetleri komutanı ile durumu tezekkür ettik. Zaten Cuma günü. Mesai bitmiş. Geçmişte buna benzer duyumlar almıştık. Garnizon komutanı rahmetli Servet Paşa’ydı, gidip zırhlı birliklerde yatmıştı. Asılsız çıktı. Biz teenni ile dikkatli bir şekilde davrandık. “Uçuşu, havadaki uçakları indirelim, uçaklara müsaade etmeyelim” dedik. Neler yapabileceğimizi madde madde belirledik. Tedbirleri açık ve şekilde direk emirleri verdim. Harekat Merkezi’ni aradım. Harekat Merkezleri 365 gün onlarca kişinin, uzmanın çalıştığı bir sistem. Bu sistem süratli çalışır. Bizim verdiğimiz emir, 19.25’te Kars’daki havaalanına gitmişti.

“O GECE TETKİKATIMIZI YAPTIK HER ŞEY NORMALDİ”

Uçakların kalkmasına müsaade edilmiyor. Kara Kuvvetleri Komutanımız, kara havacılığa gidiyor, binbaşının geldiği birliğe Herhangi bir anormallik olmadığını söylüyor. Kara Kuvvetleri Komutanı’nı denetlemeye gönderdim. Genelkurmay 2. Başkanı kendi çalışmasına gidiyor. Orada arkadaşlarımızın değerlendirmesini derledik toparladık. Hakan Bey çeşitli telefon görüşmeleri yaptı. Bizler o emirleri verdik. Bir girişim olabilir, engellememiz lazım diye söyledik. Gerekli tetkikatı yaptık. Hepsi bize normal geldi.

“DARBECİLERE BAĞIRIP, ÇAĞIRDIM”

Odamızda çalışıyorduk. Kapı çalındı içeri biri girdi. Mehmet Dişli girdi. ‘Biraz sonra göreceksiniz’ dedi kaba bir şekilde. Makam masasında oturmuyordum. Çalışma masasında oturuyordum. ‘Taburlar, tugaylar çıktı geliyor, bizim başımıza geçin’ dedi. ‘Sen manyak mısın, sakın ha böyle bir şey olmaz’ dedim. Bağırdık, çağırdık. İçeri bir sürü asker girdi. Normal değildi. Şok dediğim o. Hipnotize olmuşlar gibiydi. Emir subayı, korumalar, tanıdığım tanımadığım kişiler içeri daldılar. Bağırıp, çağırıyoruz. Dışarıdan sesler duyuluyormuş. Bazıları küfür ediyordu.

“DARBECİLERE ‘SIKACAKSAN SIK’ DEDİM”

Telefonum emir subayındaydı. Nitekim o telefonu daha sonra bulamadık. Birçok telefonu terk edilmiş durumdaydı. Benim telefonum yoktu. Emir subayına teslim ettiğim telefonu bir daha görmedim. Emir subayı içeri girdi ‘Başımıza geçmezseniz size sıkarım’ dedi. Biz de üzerine yürüdük ‘Sık ulan şerefsiz’ dedik. Ağzımız kapatıldı, nefes alamıyorduk. Bizi zaptetmek için ağzımıza, burnumuza bir şeyler tutuyordu. Orada bir kopukluk oldu. Düştük kalktık, koltuğa oturduk. ‘Plastik kelepçeyi çıkarın’ diye bağırdık. Kasatura ile kanırtmak suretiyle kopardılar. Daha sonra boğazımıza tuttuklarının eter olduğunu öğrendik. Oturduktan sonra ‘gidiyoruz’ dediler. Saat 11’e gelmiş. Makam odasından çıktık. Bütün özel kuvvet unsurları oradaydı. Ellerinde silahlar, yüzleri robot gibi, mankurtlardı. ‘Sizin ne işiniz var burada?’ dedim.

“DARBECİLER ‘BAŞIMIZA GEÇİN’ DEDİLER”

Karşıda birisi tüfeği tutup geri geri gidiyordu. Onlara bağırmıştım ‘defolun gidin’ diye. Orada itiş kakış oldu. Kefen bile istedim ben. Kıyafetin bütünlüğü vardı. Tabancam üstümde yoktu. Çıktık, Genelkurmay’ın ortasına helikopter indirmişler. Yolda giderken itiş kakış oldu. Helikopterde tüfeği doğrulttular, tekmeyle müdahale ettik. Akıncı üssüne vardık. Orada bizi odaya aldılar. Odada gelişler-gidişler oldu. Generaller, albaylar girip, çıkıyorlar. Bunların derdi, ‘darbe girişimini başlattık başımızda olun’ dediler.

“YAPTIĞINIZ ŞEREFSİZLİKTİR, ALÇAKLIKTIR DEDİM”

Kışladan giriş ve çıkışların esasları bellidir. Özel Kuvvetler, zırhlı birliklerin dışarı çıkmasına hangi akıl müsaade eder? ‘Şapkalarınızı giyin, yemeklerinizi yiyin’ diye emir verilebilir mi? Benim mizacımı biliyorlar. Anayasa, hukuk, mevzuat diyordum hep. Ne olduğumuzu anlamaları lazım. Kendilerine bir hayal kurmuşlar. Orada bana ‘darbe başarılı ile devam ediyor’ başımıza geçin dediler. Biz de küfürlü bir şekilde ‘yaptığınız büyük şerefsizlik, alçaklıktır’ dedim. ‘Siz bir kere bataklığa battınız, bundan sonra erkeklik, mertlik gösterip, gidip savcıya, polise, inzibata kime teslim olacaksanız olun’ dedim. Bunlar birkaç kez gidip geldiler.

“SİZİ FETULLAH GÜLEN’LE GÖRÜŞTÜREBİLİRİZ DEDİLER”

Ömer, Devrim, Mehmet Dişli, Akın Öztürk, Kubilay vardı. ‘Bu bildiriyi bana okur musunuz’ dediler. Elimin tersiyle ittirdim, almadım. Bu sefer kendileri okudular. Bildiride ekonomi konusunu okudular. ‘Siz kimsiniz ne anlarsınız’ diye bağırıp çağırdım. ‘Başınız, kıçınız kim?’ dedim. İsterseniz kanaat önderiyle Fetullah Gülen’le sizi görüştürebiliriz’ dediler, reddettim. Sabaha karşı moralleri bozulduktan sonra beni Cumhurbaşkanımızla görüştürmek için uğraştılar, ulaşamadıklarını söylediler.

“AKIN ÖZTÜRK ‘BEN DE GELEYİM’ DEDİ”

Orada televizyon var. Bir ara televizyonu açıyorlar, sonra kesiliyor. Polis harekat merkezinin bombalanmasını gördüm. Sabaha karşı Boğaz Köprüsü’nde askerlerin perişan halini gördükten sonra. Nihayet ‘Hakan Bey’e ulaştık’ dediler. Çok kısa görüşmemiz oldu. Hanımla 10-20 saniye kadar konuşabildik. Onlar evdeler, onlar da ayrı bir dram yaşıyorlar. Sayın Başbakanla, Binali Bey’le konuştum. Bu arada pistler bombalanıyordu. Uçakların kalkmaması için. Onlar üzerinde panik yaptı. Genelkurmay’a gideceğimi söyledim. ‘Çankaya’ya gidin’ dediler. Araba ayarlamışlar. Akın Öztürk de geldi. ‘Ben de gideyim’ dedi. Israr ettim ‘Sen burada kal’ dedim. Şaşırmışlardı, panik havası vardı.

“MEHMET DİŞLİ ‘BEN DE GELECEĞİM’ DEDİ”

Odadaydım, ‘dışarı çıkıp nefes alayım’ dedim. Odadakiler ‘dışarıda siviller var’ dediler. Helikoptere bindik. Mehmet Dişli’ye ‘sen de gelme’ dedim. ‘Benim gelmem lazım, ateş ediyorlar, darbecilerle irtibat halinde olacağım, ‘ateş etmeyin’ diye muhabereyi sağlayacağım’ dedi. Çankaya’ya geldik. Tuğrul Türkeş Bey’in odasıymış. Bizi oraya aldılar. Büyük şoklar yaşamışız. Kafamıza tabancayı dayamışlar. İlk andan itibaren Mehmet Dişli’nin bunlarla birlikte olduğunu arkadaşlarımıza söyledik.

“EVİMİZDEKİ ASTSUBAY DA FETÖ’CÜ ÇIKTI”

Yargı bunu hassas bir şekilde değerlendirdi kararı verdi. Mahkum olanlar kesinlik kazandı. Çankaya’da otururken eski Milli Savunma Bakanımız İsmet Yılmaz Bey ‘Malatya’da şunlar oluyor’ dedi. Orada telefon konuşmamız oldu ‘teslim olmalarını sağlayın’ dedim. Hanımla konuştum, ağlıyordu. Onun ağlamasından biz de duygusallaştık. Evlerde bize yardımcı olan astsubay vardı. Bir gardiyan gibi ailelerimizi enterne etmiş. O da FETÖ’cüydü. İletişimizi kesmiş. Telefonla görüştürmüyormuş. Son derece zalim tutum içindeymiş. Eşimin tanıdığı yüzler bunlar. Sosyal medyada FETÖ’cüler öldüğümüz şekilde yayınlar yapmış. Hanım ve çocuklar perişen vaziyetteler.

“YILLARCA DARBEYE HAZIRLANMIŞLAR”

Burada Cumhurbaşkanımıza hepimizin şükran duyması lazım. Son derece istikrarlı tutum takındı. Bayrağına, sancağına, vazifesine bağlı silahlı kuvvetlerimizin kahir ekseriyeti, polis ve jandarmamızın büyük çoğunluğuna saygı duymak lazım. 12 saat sürdü bu iş. Yıllarca hazırlanmışlar. Bu girişimin 12 saatte sona ermesi büyük bir olay.

“YAZILI SORULARA CEVAP VERDİM”

Bu olaylar oldu, alçak darbe girişimi bitince yargı safhası başladı, hukuki safha başladı. Ertesinde bir savcı arkadaşımız geldi. Biz ifademizi verdik. “Bizim esasımız anayasa, mevzuat, bilim ışığında yaptıklarımız oldu” dedi. Soruları cevapladık. Meclis’ten gelen teklife gitmeme durumumuz yok. Bize yazılı soru gönderdiler, cevapladık. Bir daha da talep olmadı. Arkadaşlarımıza zaman zaman soruyorum. Yazılı sorulara verdiğimiz cevapları okudunuz mu diye. ‘Hayır’ dediler. Meclis tutanaklarında sayfalarca neyin olup neyin olmadığını araştırma komisyonuna cevabımızı verdik. Orada duruyor onlar. Mahkemeye, savcılığa verdiğimiz ifadeler var. Herkes ulaşabilir, bakabilir.

“YARALI ASKERİN ANNESİNİN YANINDA AĞLAMIŞTIK”

Çok kahraman şehit aileleri var. GATA’nın yanık bölümü vardı. Orada bir erimiz, herhalde Bolulu’ydu. Yanık enteresan bir şey, bütün deriler çıkıyor, beyaz bir tabaka çıkıyor. En ufak şekilde enfeksiyon kapıyor. GATA’da o çocuğun bakımı yapılıyordu. Aileye gittik. Annesi bir-iki aydan beri çocuğuna bakıyor. Ben orada ağladım. Annesi bize teşekkür etti ‘buraya kadar niye geldiniz, zahmet ettiniz’ diyordu. Orada ağlamıştık. Asil millet bu işte.

“BUNLAR AKILLARINI TESLİM ETMİŞLER”

Eşim kibir olmasın, nazar değmesin, övünmek değil bu. Bazı şeyleri konuşmadan da anlatabiliyoruz. Karşılaştığımızda duygusal anlar oldu. Oğlum ve hanımla karşılaştık. ‘Öldü mü kaldı mı’ diye merak ediyorlardı. ‘Sağol, emredersiniz’den başka bir şey duymadığınız insanların size silah çektiğini düşünebiliyor musunuz? Topumuzu, tüfeğimizi, uçağımızı bize karşı kullanıyorsunuz. Nereye, kime ateş ediyorsunuz? Yıllarca beraber olduğunuz insanlar. Hepsini tanıyorsunuz. Evdeki çocuklara eza, cefa yapan o astsubay! İnsan geçmişin hatırı için insani davranır. Hayır! Çemkiriyor, ‘konuşamazsınız, bir daha aramayın’ diyorlar. Mankurt dediğimiz şey bu. Bunlar akıllarını teslim etmişler, birer robot, mankurt olmuşlar. Kendilerine verilen talimattan başka ne bir insani değer ne milli ve manevi değerleri var.

“15 TEMMUZ’DA AKLIMIZA ŞÜPHEYİ SOKTULAR”

Bunlar bize şüpheyi aklımıza soktu. Şimdi biri geliyor çok doğru dürüst ama şüphe ediyorsunuz. Bu çok fena şey. Personel yönetiminde bu kolay kolay atılacak bir durum değil. Asker ol, sivil ol. Bu virüs sokuldu. Etrafımıza bakarken hep ‘acaba’ diyoruz. Hiç kimseye olabildiğince güveniyoruz. Bazı belediyeler, doğru yanlış kapılara, nizamiyelere kamyonları koydular. Başbakanımız ve cumhurbaşkanımızla konuştuk. O günlerde ikinci bir hareket olabilir mi diye düşündük. Bu kadar tutuklamadan sonra olamayacağını düşündük. Son derece karanlık, zor, yıpratıcı günlerdi.

“DEAŞ’LA GÖĞÜS GÖĞÜSE TEK BİZ MÜCADELE ETTİK”

Çukur operasyonları yapılırken oraya çok sık gittik geldik. Oradaki arkadaşlarımızla hemhal olduk. Darbede hayıflandığımız konulardan biri buydu. Orada asker polis bir olmuştu. 50 kişilik yatakta 100 kişi yatmıştı. Kardeş kardeş, yan yana. Jandarma, polis, asker komandolarımız bir ve beraber oldu. Cidden önemli başarı geliştirdi bu. Orada alçaklar polisleri şehit ettiler. Düşmanın yapmayacağı işleri yaptılar. Suriye’deki sınır güvenliğimizi koruduk. Darbe girişimi olmadan önce Cumhurbaşkanımız sayın Obama ile konuştu. Operasyon yapma noktasına geldiğimizde Amerikalılar vazgeçti. Darbe girişiminden sonra silahlı kuvvetlerden general, amiral, subay, astsubay ayrılınca tezvirat koparıldı. ‘Artık yapamazlar’ diye yalan yanlış konuştular. Allah’a şükür ediyoruz 24 Ağustos’tan itibaren Fırat Kalkanı ve DEAŞ’a karşı ciddi mücadele yapıldı. Onlarca koalisyon ülkesi var. Havadan gelip bombayı atıp gidiyorlar. Biz göğüs göğüse mücadele eden tek silahlı kuvvetleriz. 4 bine yakın DEAŞ’lıyı etkisiz hale getirdik.

YUNANİSTAN HELİKOPTERİ NASIL İADE ETTİ?

Avrupa’da Yunan Başbakanı sayın Çipras’la karşılaştık. Bir vesile ile görüştük. ‘Yunanistan’da yargı bağımsız’ dedi. Bir şekilde kendilerini sıyırdılar. Daha sonra adamlar orada kalmak kaydıyla helikopterimiz Türkiye’ye geldi. Yurt dışında teröristler varlıklarını sürdürüyor. Hep oradakiler hem onlara buradan kaçıp, iltihak edenler. Uluslararası bir örgüt hüviyeti almak için gayret gösteriyorlar. İçimizdeki bazı kişileri ve birimleri diri tutmaya çalışıyorlar. Onların meşhur rüyaları var biliyorsunuz. Şunu gördük, bunu gördük, bayramda şu olacak vs. gibi. Aldığımız tedbirlerle bunların yeniden hareket yapma olasılığının imkansıza yakın olduğunu söyleyebiliriz. Su uyur, düşman uyumaz. istihbarat, silahlı kuvvetler, yargımız, polis, jandarmamızın uyanık olması şart. Terörle mücadele takip ve tedbir meselesi. Hiçbir zaman bu iş bitti deme lüksümüz yok.

“GELENEK VE DİNİMİZ YALIN ŞEKİLDE ÖĞRETİLMELİ”

Akan kanı durduracaksınız. Bir taraftan vücuda tamir edeceksiniz. 4-12 yaşında eğitimin çok önemli olduğu söyleniyor. 12 yaşına kadar gerekli imkanlar verilirse o çocuğun 3 lisanı ana dili gibi öğrenebileceği söyleniyor. Biz çocuklarımıza kreş, anaokulu, ilkokullarda milli ve manevi değerlerimizin verilmesi, bu millete mensup olduklarının öğretilmesi, gelenek, görenek, dinimizin en yalın şekilde bunlara verilmesi. Kişilik ve kimlik teşekkül ettiği zaman. Anılar var ortada. ‘Bizler FETÖ ile muhatap olduk, onlara şu cevabı verince bırakıp gittiler’ diyor. Bilgili insanlarla 85 milyon çok güçlü olur.

ASKERİ OKULLAR NEDEN KAPATILDI?

Bu konularda sayın Cumhurbaşkanımıza bildiklerimizi, gördüklerimizi arz ettik. Dinlediler, talimatlarını verdiler. Bu sistem devam ediyor başarılı şekilde. İlave tedbirler alınabilir. Mesele sadece harp cerrahisi değil de mantalite meselesi. Askeri tıpta öğrencilerimize askeri konularda gerekli bilgiler verilmekte. Operasyon bölgesinde daha kolay iletişim sağlanabilmekte.

“BÖLGEDEKİ ASKERLERİ TALTİF ETMEMİZ MÜMKÜN”

Pençe Kilit Operasyon bölgesinde herhangi yasa dışı işi olmayan personelimize rozet çalışması yaptık. Orada sayın Cumhurbaşkanımızın personele karşı teveccühleri çok yüksek. Önümüzdeki günlerde onları rozet, madalya ile taltif etmek gayet mümkün.

“BİR TARAFTAN NAZIM BİR TARAFTAN KISAKÜREK’İ OKUDUK”

Okuldaki arkadaşlarımızla ‘Büyük ve güçlü Türkiye’ derdik. Bir tarafta Nazım Hikmet bir tarafta Necip Fazıl Kısakürek okuduk. Bizim şanlı tarihimiz var. Tarihimiz İslamla şereflenmiş. En son halka cumhuriyet halkası. Bizim büyük ve güçlü olmamız lazım. Bu Türkiye Yüzyılı konusu hayal değil gerçek olacak. Her yerde konuşuyoruz, laf değil iş. Nasıl bütün sporların başı atletizm ise bütün herşeyin başı temel bilimler.

3. DÜNYA SAVAŞI ÇIKAR MI?

Atalarımızı iyi okumamız lazım. Bilim ve akılla bakmamız lazım. Bu hiçbir şekilde dine, milli ve manevi değerlere aykırı bir şey değil. Akıl ve bilimle baktığımızda olayları görüyoruz. Atalarımız ‘Hazır ol cenge istersen sulhü salah’ demişler. Her zaman, bugün dahi bizi cenge hazır olmamız lazım. Daha önce kovitten bahsetseler anlamazdık. Rusya-Ukrayna savaşından bahsetseler inanmazdık. İsrail’in jenosidi ortada. Her an her şey olabilir. Mehmetçiğin yüksek ruh hali kimsede yok. Devlet olarak bizim sorumluluğumuz onlara en ileri teknolojiye dayalı silah, araç ve gereci vermemiz lazım. Parasını verdiğimiz Heron’ların bakımını İsrail’e yaptıramamıştık. Çok şükür şu anda savinma sanayinde Cumhurbaşkanımızın teşvikiyle yüksek seviyelere geldik. Tank, top, hatta uçağımızı, helikopterimizi, İHA, SİHA’larımızı yaptık. Bayraktar meselesi çok önemli mesele. Burada adanmışlık var. Rahmetli Özdemir Bey’in adanmaşlığı var. Bu sayede operasyon yapabiliyoruz, Azerbaycan’da kardeşlerimizi destekliyoruz. Dost ve müttefik ülkelere bunlar ihraç ediliyor. 3. Dünya Savaşı riski her zaman var. Savaş bir bakıma başladı. Savaş en kaba şekilde hazırlık safhası, düzenlenmeler, diplomatik, siyasi çalışmalar, ittifakların kurulması. Ondan sonra bu icra edilir. Ülkeler, bloklar hazırlıklarını sürdürüyorlar. Zaman ve mekân hak ve menfaatleri noktasında yeterli olduklarını gördükleri anda bu savaş başlar.

“SİYASETTE İLETİŞİM ÖNEMLİ”

Siyasetin kuralları var. Vatandaşla oturup, konuşacaksınız. Kurallar ve kurumları belirledikten sonra uyacaksınız. Müşahade, muhakeme, icra. Bunun mevzuatı var, içtüzüğü var. Komisyonda bütün partilerden arkadaşlarımız var. Bire bir konuşmak suretiyle meseleleri çekiyoruz. İletişim önemli. İş yönetimi önemli. Genel kurulda arkadaşlarımızla çok iyi ilişkilerimiz var. Çok değişik konularda ihtisas sahibi insanlar var.

“KIZIMIZ HACETTEPE’DE DOÇENT OLDU”

Kardeşim var esnaftı, kapattı, geçiniyor. Kız kardeşim var. Genelkurmay Başkanlığımız, bakanlığımız sırasında ticari çalışmalarını son derece sınırlı, kontrollü tuttular. Oğlumuz yurt dışında üniversiteyi okudu. Öyle bir fırsat oldu. Orada iş buldu. Ciddi bir bankada takriben 20 yıl çalıştı. Kızımız doktor şu anda. Chicago’da son derece saygın bir üniversiteye doktor olmak için gitti. Not ortalaması 4.0. Böyle başladı 2 sene okudu. Hocaları desteklediler. ‘Eğer doktor olmak için okuyorsunuz, bunun sonunda doktor olma garantiniz yok, mülakat var’ dediler. Kızımın bilgilerini aldık. Hacettepe Tıp Fakültesi’ne verdik. Onlar değerlendirdiler. Prosedür neyse o yapıldı. Senato kararını verdi, kabul ettiler. İngilizcesi çok ileride. Hacettepe’ye kabul edildi. Orayı bitirdi, daha sonra kadın doğum ve onkoloji yaptı. Doçent oldu.

“85 MİLYON BİRİZ VE BERABERİZ”

Gençliğimizde bazı uygulamalar oldu bizi rahatsız etti. Bir anne Kürtçeden başka dil bilmiyor. Bize hizmet ediyor. Onunla konuşacak, nasıl konuşacak. Çok şükür bunların hepsi bitti. Bazı terör uzantıları hala ‘ne oldu’ diyorlar. Çok şey oldu. Bunların kıymetini bilmemiz lazım. Diyoruz ki, Sultan Alparslan’dan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e kadar bu toprakların vatan olması için emek veren bütün devlet büyüklerimizi, komutanlarımızı, şehitlerimizi, gazilerimizi rahmetle anıyoruz. 85 milyon biri ve beraberiz. Asil milletimize bu anlamlı günde sağlık ve esenlikler diliyorum.

 

KAYNAK: HABERTÜRK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir